Doğanın yükünü azaltmak için tüketim kültürünün değişimi aileden başlar. Her hanede gıda israfının azaltılması, daha az atık üretilmesi ve elektrik-su gibi kaynakların kontrollü kullanılması gibi temel sorumluluklara karşı duyarlılık geliştirilmelidir. Gıda israfı, beraberinde su, elektrik, yakıt gibi birçok kaynağın da israfı demektir. Ülkemizde ne yazık ki gıda israfı had safhalardadır. Üretilen meyve ve sebzelerin %40’ı çöpe gidiyor. Eğer israf edilen gıdalar bir ülke olsaydı, dünyaya en çok karbon ayak izi bırakan ülke olacaktı. Evlerinize aldığınız gıda ürünlerini bozulmadan tüketmeye, hatta tabiri caiz ise kabuğundan çekirdeğine değerlendirmeye çalışmalıyız. Eski kültürümüzde mutfaklarda tasarrufun simgesi olan sirke ve tükenmez içeceğini tekrar hayata geçirebiliriz.
Konuya mutfaklardan girmişken atık yağların mutlaka kuralına uygun şekilde toplanması ve atık merkezlerine ulaştırılması gerektiğini hatırlatalım. Musluğa dökülen atık yağlar, kanalizasyon borularının tıkanmasına ve ömrünün kısalmasına yol açıyor. Bir belediyenin en fazla giderinin kanalizasyon borularını değiştirmek için harcandığını düşünecek olursak bu ciddi bir israftır. Ayrıca musluktan dökeceğiniz 1 litre atık yağ, 1 milyon litre (!) temiz suyun kirlenmesi demektir.
Hanelerde alınabilecek önlemlerden bir diğeri de atıkları mümkün mertebe azaltmaktır. Bunun için tek kullanımlık ürünleri asgari düzeye indirmemiz gerekecektir. Plastik kaplar, tek kullanımlık tabak, çatal ve kaşıklar, pipetler, peçeteler, streç film, alüminyum folyo, yapışmaz fırın kâğıtlar, plastik poşetler ve kullan at bebek bezi ve kadın pedleri. Bunlar yerine tekrar tekrar kullanabileceğiniz yıkanabilir ürünler tercih etmeye çalışalım. Ayrıca kullandığımız tüm malzemeler içinde %100 geri dönüşüm özelliği olan tek maddenin cam olduğunu unutmayalım ve tercihlerimize bu yönde şekil verelim. Ayrıca hatırlatalım, porselen geri dönüşümü olmayan bir malzeme, dolayısıyla en sağlıklı tercih cam olacaktır.
Yine evlerinizden çıkararak doğaya katkıda bulunabileceğiniz bir diğer unsur deterjanlar ve vücut bakım ürünleri. Çevreyi kirleten kimyasallar deyince aklınıza fabrika atıkları gelmesin. Her evde en yoğun şekliyle kullanılan deterjanların yer altı su kaynaklarına, toprağa, denizlere ve havaya verdiği zarar oldukça fazla. Yapılan araştırmalar deterjan, vücut bakım ve kozmetik ürünlerin içinde insan sağlığına ve çevreye zararlı yüzlerce kanserojen ve hormon dengeyi bozan kimyasallar olduğunu gösteriyor. Bu kimyasallar insan vücudunda ve doğada birikiyor, yok olmuyor. Kimyasal deterjanlar yerine, dünya üretiminin %95’lik payına sahip ülkemizin kıymetli bir madeni olan bor’dan yapılmış temizleyicileri tercih edin. Hatta kendi temizleyicilerinizi kendiniz üretin.
Hayatımızda çevreci olmayan ürünlerden vazgeçmeye çalışırken, çevre dostu ürün tuzağına karşı dikkatli olmalıyız. Zira her alanda olduğu gibi bu da bir sektör haline geldi. Örneğin bir ambalajın geri dönüşüm ürününden üretildiği veya doğada çözünebilir olduğuna dair söylemler bizi yanıltmasın, bu bilgi ambalajların üretim aşamasında ne kadar kaynak israf edildiği gerçeğini yansıtmıyor. Ayrıca yine aldığımız bir deterjan veya kozmetikte “doğal, zararsız, bitkisel” gibi ifadelerin de pek bir anlam ifade etmediğini bilmeliyiz. Üreticilerin tam formül hakkında müşteriyi bilgilendirme zorunlulukları yok. Dolayısıyla gerçekten ne içerdiğini bilmiyoruz.
Türkiye, kamusal alanda çevreye karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyor. Geçtiğimiz aylarda sıfır atık seferberliği başlatıldı. Bu oldukça önemli bir adım çünkü kurumsal alanlarda atıkların yönetilebilmesi evlerdeki atık yönetiminden daha etkin ve sürdürülebilirdir. Bu uygulama ile çevrenin yükünün, önemli ölçüde azalacağını ümid ediyoruz.
Fakat esas sorumluluk vatandaşlar olarak bizim üzerimizdedir. Atıksız, israfsız ve doğaya saygılı bir yaşam için vazgeçeceklerimizin, konforumuzdan bir şeyler eksilteceğini kabul edelim. Ancak hiçbir başarı hikayesinin konfor ve refah içinde gerçekleşmediğini de unutmayalım. Hayat insana yaşadığı mahrumiyetler ve feda ettikleri ölçüsünde değer kazandırıyor. Etkili değişimler ancak davaya sadakat ve ciddiyet ile bağlanmakla gerçekleşiyor.
Samimi bir çevre bilincine kavuşabilmek temennisi ile..