Helal Gıda Işığında Sürdürülebilir Boykot

Yazar: Pamucco

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Salât ve selam pak ruhlu Peygamberimiz Hz. Muhammed -sallallâhu aleyhi vessellem-’in ve onun mübarek ehli ve ashabının üzerine olsun.

Şüphesiz ki Allah yarattıklarını en güzel biçimde var eden, tabiatlarına göre ihtiyaçlarını tayin eden; onları nelerin iyi ve hoşnut edeceğini, nelerin ise zarar ve katılığa sevk edeceğini en iyi bilendir. Her varlık gibi insan da kendisine has bir tabiat ile yaratılmış ve o tabiata uygun bir yaşam tarzı sürdürmekle sorumlu tutulmuştur. Rabbimiz helal dairesini çizmiş birtakım da yasaklar koymuştur.
Burada birçoğumuzun ilk aklına gelen mevzu büyük ihtimalle tükettiğimiz gıdalar olacaktır. Bu şüphesiz ehemmiyeti açışından böyledir, zira Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde helal ve temiz beslenmeye vurgu yapmıştır. Ne manidardır ki Allah-u Teala bir ayette ‘’helal’’ ve ‘’tayyib’’ beslenmeyi emrettikten hemen sonra şeytanın adımlarını takip etmememizi (1), bir diğer ayette ise salih amel işlememizi (2) söylüyor. Buradan da anlıyoruz ki helal ve tayyib beslenmek güzel işler yapmaya, fena işlerden de sakınmaya götürmektedir. Hadis-i şeriflerde de bu konuya geniş yer verilmiştir. Evet bu husus önemlidir çünkü helal lokmanın pozitif enerji üretmek ve hücrelerde zikre dönüşmek gibi ulvi bir gayesi vardır. Akabinde uzuvları harekete geçirir ve Allah’ın inayetiyle hayırlı amellere sevk eder.

Buna binaen değinmemiz gereken bir diğer önemli husus da şudur ki yaşadıkça edindiğimiz ahlak prensipleri, işlediğimiz ameller, hâl ve hareketlerimiz hatta hissiyat ve emellerimiz dahi kalplerimize sekînet vermeli ve bizi bir istikrara kavuşturmalıdır. Bir hayır işlemek Allah tarafından bize ikram edildiğinde kalbimizde bir sürur oluşur. Örneğin anne babasının bir ihtiyacını gideren, her hâlükârda dürüst olan, hüsnü zan üzere olan veya infak etmenin tadına varan bir insan iyi hisseder. Bilakis gaflete düşüp günah işleyen insanın ise benliğini nedamet kaplar ve böylece kalbindeki sekînet darbe alır. Darbe alır ki tövbeye yönelsin ve tekrar sekînete ersin. Tüm bunlar bir Müslümanın kazanmış olması gereken hallerdir. Müslüman helal ve harama dikkat etmek şartıyla hayrı ve şerri ayırt edebilir. Müslüman sınırları koruyandır ve mutlak surette bir duruşa sahip olmalıdır.

Peki bir duruşa sahip olmak ne demektir?
Dünya dediğimiz yer güllük gülistanlık olsa, her yanımız yemyeşil vadiler olsa, şelalelerinden huzur aksa bir Müslüman yine Allah’ın kanunlarını muhafaza etmekle ve bir duruş sergilemekle yükümlüdür. O zaman dünya Kerbela oldu ve acılar derinleşti ise, âsiler ve zalimler çoğaldı ve hassaten kardeşlerimizi hedef aldı ise nasıl bir Müslüman vasıfsız ve kayıtsız kalabilir? Nasıl bir saffı, bir duruşu olmadan yaşayabilir? Bu mümkün müdür? İslam ruhbanlık dini değildir ki insan sadece kendisiyle meşgul olsun, vurdumduymaz olsun veya elinden bir şeyler geldiği halde pasif bir hayat sürsün. Hayır! İslam hayatımızın her alanına müdahil olan muazzam bir nizamdır. Bizden kulluk bilinci ve ümmet şuuru ile hareket etmemizi ister ve aksiyon bekler. Bir Müslüman ziraatta, ticarette, siyasette veyahut hangi alanda söz sahibi ise Ümmet-i Muhammed’in lehine düşünmeli, değerlerini korumalı ve itina ile ona göre hareket etmelidir. Söz sahibi olarak gücü yettiğince dış güçlerden bağımsız olmak için çaba sarf etmelidir. İstikrarlı bir duruş için bu elzemdir.

Peki nasıl çabalayacak, bu duruşu nasıl kazanacağız?
Bizler ‘’helal ve temiz’’ emrine muhatap olduğumuz için helal beslenmeye ve temiz yaşamaya gayret ediyoruz. Birçok katkı maddesi sağlımızı ve maneviyatımızı ciddi manada tahrip ediyor. Şüpheli olduklarından ve vücudumuza verdikleri zararlardan ötürü onları terk ettik. Bazı markaların üreticilerine de itimadımız yok, bizim faydamıza üretmediklerini biliyoruz. Tabiatı değiştirmek, ifsat etmek, ahlak bozmak için üretiyorlar. Bunlardan uzak durmak hayatımızda rutin hâle geldi ve bir duruşa dönüştü. Çünkü hiçbir yönden zarara uğramak, çocuklarımızı zarara uğratmak istemiyoruz. Allah’ın ayetlerine muhatabız, nefsimizi ve ehlimizi korumak üzere (3) böyle hareket ediyoruz.
Peki Allah’ın lütfu ile elde ettiğimiz bu şuur ve koruma iç güdüsü sadece nefsimizi ve ehlimizi mi ihtiva etmeli? Bu korumayı vücudumuza isabet edecek zararlarla mı sınırlayacağız? Şayet aksiyon insanı isek hayır! Çocuklarımız zarar görmesin deyip bununla yetinirken ya ümmetin çocukları zarara uğruyor, kapanmaz yaralar alıyorlarsa? Evleri başlarına yıkılıyor, anasız babasız bırakılıyorlarsa? Sırf Müslüman oldukları için bırakın hayalleri, hayatları ellerinden alınıyorsa? Bu duruma karşı kayıtsız kalabilir miyiz? Kalamayız. Kalmamalıyız. Çünkü Müslüman kimliği, ümmeti bir vücut kabul eder. Vücudun bir yeri ağrıdığı takdirde tüm vücut o ağrıyı hisseder (4).
Şunu unutmamalıyız ki Müslümanlara bu zulümleri reva gören zalimler vizyonlarını takip etme hususunda kararlı, iktisadi yönden de güç sahibi insanlardır. Onlar yüzyılların birikimi ile hareket ederler çünkü Allah’a karşı olan safta yer almayı ve batıl davalarını gütmeyi şiar edinmişlerdir. Müslümanlar aleyhindeki uğraşlarına, işledikleri fisku fücûra basit kılıflar uydurmaya çalışanları samimi olmaya davet ediyoruz; zira tüm bu olup bitenler, Müslümanların gördüğü tüm bu eziyetler ancak ve ancak Hak ve batılın kavgasıdır. Eğer şuurlu hareket etmez ve bilinçli tüketiciler olmaz isek rahatlıkla bu zalimlerin sponsorları olur -Allah muhafaza- zulümlerine de ortak olmuş oluruz. Bu nedenledir ki bahsettiğimiz şüpheli veya haram kategorisinden uzak durmaya devam etmeli, aynı zamanda bu zalimler güruhunu kazandıran ne varsa -ister dünyanın en pirüpak ürünü olsun- boykot etmeyi şart olarak görmeliyiz. Şu bir gerçektir ki bugün hayatımızı kolaylaştıran birçok yöntem, araç ve eşya maalesef düşmanlarımızın buluşlarıdır. Bu bizleri kendilerine bağımlı hale getirmiştir. Eğer zinciri kırmak ve sürdürülebilir bir boykot uygulamak istiyorsak yöntemlerimiz geçici hevesler değil, ileriye dönük etkili ve kalıcı çözümler olmalıdır. Müslümanlar sabırla hareket edip bunu bir hayat tarzına dönüştürmelidirler.

Peki sürdürülebilir boykot için neler yapabiliriz?
Şimdi hepimizin yapabileceği birtakım şeyler muhakkak vardır. Önemi açısından en başta üretimi zikredelim. Bir Müslüman ne kadar bilinçli tüketici olsa da kimliği gereği sadece tüketen olarak yaşamamalı, imkân dahilinde ticaretle meşgul olup üretime dahil olmalıdır. Üretmek insanı çalışkan, hedef ve fikir sahibi, israfa karşı daha hassas, nimetlerin kıymetini daha iyi idrak eden biri yapar. Hem böylece finansal güç kazanır ve dilediğimiz gibi tasarruf etme hakkına sahip oluruz. Ümmetin ihtiyacı hasıl olduğu anda maddi yardımda bulunur, kalkınma sağlarız. Ürün üretmeyen fikir üretsin! Her hâlükârda Müslüman üretken olmalı ve yaptığı işi güzel yapmalıdır.

Müslüman seçici insandır. Helal ve tayyib yiyerek Allah’ın emrini yerine getirmelidir. Kardeşlerine zarar olarak dönen her ne varsa onları mümkün mertebe terk etmeli, boykot etmelidir.

Ebeveynler, bilhassa annelerimiz şuurlu ve güzel ahlaklı nesiller yetiştirmeyi kendi kurtuluş bileti olarak gördüğü kadar ümmetin kurtuluşu olarak da görmelidirler. Bunu ciddi bir dava ve eşsiz bir yatırım olarak kabul etmelidirler.

Kalemi kuvvetli olan yazmalı, hitabeti güçlü olan kelam etmeli, Hakkı duyurmalıdır.
Gündemi takip etmeli, Müslümanların dertlerini gündem etmeli, kendimizi yeni bilgiler ışığında güncellemeliyiz. Allah’ın vaadiyle teselli bulup umut dolu olmalı ve çokça dua etmeliyiz. Hasıl-ı kelam kötülüğe karşı elimizle, dilimizle müdahale etmeliyiz. Hiçbir şeye gücümüz yetmiyor ise kalbimizle buğuz etmeliyiz (5).

Böylece niyetlerimizi Allah’ın izniyle halis tutar hâl ve hareketlerimiz, hissiyat ve emellerimiz dahi bahsettiğimiz istikrara kavuşmuş olur. En azından bu yola talip oluruz. Dünya yanıp kül olsa da Allah katında saffımızı belli etmiş oluruz. Zira sonuç değil seferdir bizim sorumluluğumuz. ‘’Müslüman mutlak surette bir duruşa sahip olmalıdır’’ cümlesinden kastımız işte tam olarak budur.
Şüphesiz ki Allah Azze ve Celle her şeyi gören, işiten ve her şeyi hakkıyla bilendir.
Velhamdulillahi Rabbil Âlemin.

—————————————————————————————————————————

1. Ey insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır. (Bakara/168)
2. Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim. (Mu’minun/51)
3. Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır… (Tahrim/6)
4. ‎”Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvlar da bu sebeple rahatsızlanır.” ‎(Buharî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)
5. Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.
(Müslim, Îmân, 78; Ebu Dâvûd, Salât, 248; Tirmizî, Fiten, 11)

Aramak istediğiniz kelimeleri yazıp Enter'a basınız!